Preloader gif

Yakarış

Genel 20.03.2018
tahta_köprü

Bir elvedaya kaç acı sığdırabilirsiniz? Hiç sizin olmamış bir adamı kaybettiğiniz zaman ne kadar gözyaşı dökebilirsiniz? Bir çift göze neleri feda edersiniz? İhtimallerin içinde kaybolmuş bir hayatta kimi, neyi seçersiniz?
Kendinizi mi yoksa onu mu? Gitmeyi mi, kalmayı mı?

Kokusu ve gülüşü arasındaki yaşamda, en çokta nefesiyle can bulduğunuz ama sonra aniden ardına bile bakmadan giden, giderken hiç zorlanmayan, adımlarını hızlı hızlı atan bir adamı seviyorsanız eğer, söylenebilecek çok şey olduğunu düşünmüyorum…
 

Bu hayatta en çok aşktan yana kaybettiyseniz zaten rüştünüzü ortaya koymuşsunuzdur. Ben her defasında ağırlığımca kaybettim. Hep düştüm, düştüğüm derinlik kadar büyük kalktım. Sonra yine inandım, yine sevdim ama yine kaybettim. 

 

Düşünün şimdi; yüzünün her karesini ezberlediğiniz, nefesiyle yaşama her defasında yeniden başladığınız bir adamı kaybettiğinizi. Ve kaybederken, başından beri bilip kendinize bile itiraf edemediğiniz o başkasının hayaliyle karşılaştığınızı. “Gitme!” diyemediğinizi, “Seviyorum seni; gözünü, kaşını, elini, kolunu, sesini, tenini, gülüşünü, sana dair her şeyi seviyorum, seni ondan daha çok seviyorum, gitme!” diyemediğinizi düşünün. “Benim senden sonra, hadi yeniden ayağa diyecek bir umudum, gücüm yok!” diyemediğinizi hayal edin. Onun sizi aslında ne kadar değersiz gördüğü gerçeği ile karşı karşıya kalın şimdi. İçinizden yalvar yakar uzattığınız elin nasıl geri çevrildiğini düşünün. Karşınızdakinin aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu, en savunmasız olduğunuz anda, onun çekip gittiği günün gelip çattığını…
Şimdi söyleyin bana, ne yapardınız?

 

Ben önce elimi, sonra kolumu, daha sonra tüm bedenimi kocaman bir taşın altına sırf onun kokusu uğruna koydum. Her bir parçamı koydukça, taşın ağırlığınca yaralandım.
Kurtarmak istedim kendimi zaman zaman, ama başaramadım. O kadar güzel bakıyordu ki inandım. Yanımda uzanırken içini yakan ateşi umursamadım. Geçer, uzanır söndürürüm sandım. Her sandığımda yanıldım; yanıldıkça yaralandım.
Bir bana baksın, bir beni görsün gözü, sadece bana susasın dudakları, sadece benim ellerimi arasın elleri diye kendimi hiçe sayarak, gökyüzünden vazgeçerek sevdim. Biraz saçımı okşasın, göğsüme uzansın, dinlensin istedim. Ben istedikçe daha çok gitti ona… Gözlerim yorulana kadar ağladığım ağrılı gecelerimi, onun yüzünü gördüğüm sabahlarda unuttum.
Onu da kendimi de çok büyük kandırdım. Sevmiyorum diyerek içimde kocaman bir sevda yarattım. Ne onun haberi oldu, ne de benim… Biter diye beklediğim günlerim ay oldu ,yıl oldu; onun bir mesajına yenik düştü aciz bedenim. 

Ben hep yanlış adamları sevdim. Doğru sevmek için çıktığım yolda yanlış insanlara ömrümü, aşkımı harcadım. Ben aşk uğruna en güzel yıllarımdan vazgeçtim. Ben sevdalarım uğruna çok çetin bedeller ödedim. Yine de pes etmedim. Sever dedim bekledim, kendimi diri diri toprağa gömdüm de bir onu içime gömemedim. O ateşse ben suyum dedim, vazgeçmedim bekledim. Her elimi uzattığımda yanan parmaklarımın acısını kendi kendime dindirdim,  yine de ses etmedim. Bekledim... Günah, yasak tanımadan yaklaştıkça ona, daha çok battım. Kendimi kandırdım… Beni görsün diye, baktığı yönde olma savaşında kaybettim. 

 

Ve şimdi son, o kazandı…

Ben ondan giderken, yüreğimin yangınını yine de o üzülmesin diye kendimden bile saklarken, gözyaşlarım bir sel olup akarken, bir elvedaya binlerce acı sığdırarak vazgeçtim…
 

Şimdi yine kesildi sesim soluğum. Elim kolum bağlandı. Onu severken zaman zaman varlığını unuttuğum Yaradan’a daha yakınım artık. Dilimde bir dua;
“Yardım et Allah'ım! Geceme nefes ver, gündüzüme güç. Yaralarıma merhem ol, nefsime dur de. Acizliğimi, hatalarımı günahlarımı affet…

Kokumu bana geri ver Allah'ım… Kirimi pasımı sil at tenimden. Gözlerime hayâ, dilime sus, yüreğime zincir ol artık... Bu kulun çok  kaybetti ve her kaybedişinde daha çok yaralandı. Evet, kabul hepsini bile isteye yaptım, Senin çizdiğin kadere savaş açtım ama sonuçlarını düşünemeyecek kadar hep derin sevdim, hep yürekten inandım… Şimdi sevdamı yüreğime gömüp her gün gördüğüm yüzü unutabilmek adına çıktığım bu yolda bir tek Sen yardım edebilirsin bana. Bir Senin elin çekip alır beni bu dipsiz kuyudan. Benim artık gücüm yok. Dermanım kalmadı, soluğum kesildi, ellerim tutmuyor. Dilim dönmüyor, yüreğim soğumuyor, susmuyor. Kalpler Senin elindeyse eğer,  al evir çevir yeni bir kalp yarat bana. Kalbim yaşlı, çok yaşlı; atmıyor artık... Atsa da hissetmiyorum…” 

 

Ben de artık sevdasını yüreğine gömen her insan gibi;
“Ölümde benim, aşkta benim!” diyen bir kadının buğulu sesi gibi,
kokusu hala tenimde olan bir adamın yol ayrımındayım şimdi!

İhtiyacım olan tek şey zaman. 

Sonra yeniden bir tutam aşk, belki sonra…

Dünyanın tüm kahrına rağmen en güzel kimyaya sahip aşkı günün birinde gümbür gümbür yaşayabilmek dileğiyle; gidiyorum…

 

 

Okurlarımızdan Değerli Benay Sıpak’a teşekkürlerimizle…

Sosyal Medyada Paylaş:
Twitter'da paylaş Facebook'ta paylaş Google+'ta paylaş Buffer'da paylaş Pinterest'te paylaş

“Yakarış” için bir yorum bırak

Email adresiniz paylaşılmamaktadır. Tüm alanların doldurulması zorunludur * *

YORUM YAZIN:

Önemli Bilgilendirme : Kaos Günlükleri, Paragon Teknoloji A.Ş.’nin bir markasıdır. Bu sitede paylaşılan yazılar birden fazla yazar tarafından yazılıp, yazıların telif hakkı Kaos Günlükleri’ne aittir. Yazıların iznimiz olmadan paylaşılması halinde gerekli yasal işlemlerin yapılacağını belirtmek amacıyla bir bilgi metni oluşturulmuştur. Kaynak gösterip, gerekli izin alındıktan ve link verildikten sonra paylaşım yapılmasında bir sakınca yoktur. Detaylı bilgi için lütfen iletişime geçiniz.

2