Preloader gif

Kaza Kurşunu

Genel 01.12.2022
yumurtadan çıkan fidan

Nerden baktığına bağlı özel mi yoksa sıradan mı oluşun… Bak mesela her yıl kaç bebek dünyaya geliyor hiç biliyor musun? Dur dur hiç bakma başka yerlere, ben senin için öğrendim. 122.120.732 sayısı bu yazıyı yazarken karşıma çıktı. Takdir edersin ki o süre zarfından bu yana hatta sen bu yazıyı okumaya başlarken ki ile şimdi arasında bile fark olacaktır. Genele bakınca bir insanın dünyaya gelmesi ne sıradan bir şey değil mi? Hemen aklıma dünyanın en kalabalık sokaklarında gezinen yığınla insan görüntüsü düştü. Sıradan…

Oysa milyonlarca seçenek arasında yumurta bir spermin gelmesini bekliyor. Ki kabul edelim ki bu bekleyiş bazen uzun sürebiliyor ve milyonlarca seçenek milyarlarca seçeceğe dönüşüyor. Ve bir an oluyor, tüm şartlar yerine geliyor. Sayısını telafuz etmekte zorlandığım seçenek arasından bir sperm yumurtayla buluşuyor. Ve pek çok inanışa göre bir mucize gerçekleşiyor. Bu buluşma neticesinde 9 ay 10 günlük bir kuluçka süreci var, şayet yine koşullar elverirse bu süreç tamamlanıyor. Koşullar derken tabi burada pek çok faktör var. Ebeveynlerin istemesi, sağlık durumu, hayata tutunma gücü ve nicesi… Ve diyelim ki her şey yolunda giderse, ortalama olarak belirttiğim süre sonrasında bir insan evladı dünyaya gözlerini açıyor. Ne mucizevi…

Başa dönecek olursak nerden baktığına göre şekilleniyor pek çok an. Seçenekler sıradan ve mucizevi ile sınırlı değil elbette. Çünkü her doğum ayrı bir hikaye… Milyonlarca doğum demek milyonlarca farklı senaryo ve bakış açısı demek. Milyonlardan özele iniyorum, kendi özelime… Kendi hikayemi anlatacağım. 

E haliyle biraz da eskiye gideceğim. Henüz kuluçka sürecimdeyken varlığımı ebeveynlerime hissettirdiğimde büyük bir sevinç dalgası yaşanmamış. Çünkü beklenen bir geliş değilmiş benimki… Yerel ifadelerle sürpriz yumurta, kaza kurşunu, tekne kazıntısı yahut artık ne derseniz deyin. Özetle istenmemişim bir süre, sonra süreç nasıl geliştiyse işte dünyaya gelmişim. Ebeveynlerim belli bir süre sonra “e hadi madem olsun” demişler ama benden önce hayata getirdiği çocukları beni hiç istememiş. Vazgeçilebilir, olsa da olur olmasa da olur gibi görülmüşüm anlayacağınız. Oysa hani önemli olmak, görülmek, vazgeçilmez olmak ister ya hani her insan.. Varlığımın hissedilmesiyle birlikte öyle olmamış bende işler. 

Ama ben doğunca görmüşler ki fena sayılmazmışım. İstemedikleri kadar da değilmişim hani… Yani tatlıymışım, güzel denecek bir bebekmişim, üstelik usluymuşum. Yani öyle sanıldığı kadar onlara yük olmamışım. Yük olmamak… Tüm bunların artı bir değer olduğunu o zamanlardan öğrenmem gerekti. Çünkü benimle ilgili ne zaman olumsuz bir konu geçse istenmemenin ağırlığı mı dersiniz ne dersiniz bilmem, farklı hissediliyordu atmosfer. Uzunca bir süre yani yıllar boyunca bu böyle gitti. 

Ta ki artık yetişkin sayılacak bir evreye geldiğimde ve artık bazı şeyleri fark ettiğimde bazı dengeler değişti. Artık görüyordum. Farkında değillerdi ancak kendilerine ayrılan ya da her bir kardeşe ayrılan imyitaz bana ayrılmıyordu. Zorlandığımda şımarık, isyan ettiğimde uyumsuz, konuştuğumda saygısız, öylece durmak istediğimde tembel ve nicesi oldum. Bir yaptığım binle çarpılıp sunuldu önüme ve ben hep uyarıldım. Her yaptığım uçlardaydı, ayrık otuydum bu ailenin. İstenmeyen ve dışlanan bireyiydim. Aslında durumu daha doğru ifade etmek gerekirse, bir aile vardı ve işte oralarda bir yerde de ben vardım. 

Hiç yetemedim, takdir görmedim, hiç de istenmedim. Tüm bunlar da açıkça ifade edildi. Farklı şekillerde, farklı zamanlarda ancak aynı vurguyla… Madem geldim bu hayata o zaman asla bir aşırılığım olmadan kimseye yük olmadan ilerlemeliydim. Benden beklenen buydu. 

Aslında biliyor musunuz uzunca bir dönem babamın en sevdiğiydim ama sonra okul mokul derken o da değişti. E yıllar geçti bir de üzerine torun gelince bizim pabuç dama da atılmadı, çöpe atıldı. Bu arada bunu da lafın gelişi olarak değil, gerçek olarak yani, kalan son birkaç eşyamın da çöpe atıldığını öğrenerek yaşadım.  

Takdir etmekten, aferin demekten hep bir geri durdular, şımarıp devamını getirmeyeceğimi düşündüler. E haklılardı kendilerince, zaten istenmeyendim en başından beri, üstüne bir de uyumsuz ve asalak biri olursam diğer çocuklarına karşı mahçup olurlardı. 

Bu yüzden her zaman her yerde birine ya da birilerine yük olmaktan kaçındım. Beni hayatına aldığına pişman olmasın istedim. Aksine fena olmadığımı görsün, özetle ‘görsün’ istedim. Bir yere ait olmak istedim. Öylesine bir yere tıkıştırılmadan, altı boş bir paye verilmeden, koşulsuz sevilmek, görülmek istedim. Hesaplanan olmak, bir şeyler ya da birileri için öncelikli olmak istedim. 

Dedim ya bir babamdan bir süre görmüştüm sevilmeyi ama onunla da sarılmamız hep yarımdı. İterdi sarıldıktan 2-3 saniye sonra. Yarım kaldı sevmeler, sarılmalar bende. Olur da hayatın bir noktasında birilerinin beni gördüğünü gördüğümde sıkıca sarıldım. Öyle bir sarıldım ki gerçek olduğuna her gün şaşırarak… Öyle bir sarılma özlemiydi ki kemiklerimi kırsalar gıkım çıkmayacak türden. Ama onlarda yarım kaldı. Değişti bir şeyler, hep olan oldu. Bana ayrılan sevginin başkasına ya da başkalarına ayrıldığını ve bana verilen payelerin de bir bir diğerlerine dağıtıldığını fark ettim. Hayat her zaman bir yolunu buldu ancak o yolda hesaplanan değil, ilk feda edilen oldum. İşte bu tüm hayatımın özeti.

Sosyal Medyada Paylaş:
Twitter'da paylaş Facebook'ta paylaş Google+'ta paylaş Buffer'da paylaş Pinterest'te paylaş

“Kaza Kurşunu” için bir yorum bırak

Email adresiniz paylaşılmamaktadır. Tüm alanların doldurulması zorunludur * *

YORUM YAZIN:

Önemli Bilgilendirme : Kaos Günlükleri, Paragon Teknoloji A.Ş.’nin bir markasıdır. Bu sitede paylaşılan yazılar birden fazla yazar tarafından yazılıp, yazıların telif hakkı Kaos Günlükleri’ne aittir. Yazıların iznimiz olmadan paylaşılması halinde gerekli yasal işlemlerin yapılacağını belirtmek amacıyla bir bilgi metni oluşturulmuştur. Kaynak gösterip, gerekli izin alındıktan ve link verildikten sonra paylaşım yapılmasında bir sakınca yoktur. Detaylı bilgi için lütfen iletişime geçiniz.

2