“İnsana özgü bir yeteneksizliktir, yaşayamamak… Yoksa hangi balık boğmuş kendini, hangi serçe atlamış çatıdan?”
Bütün planlarımı erteledim bugün, çıkardım üniformamı.
Hayat akıp gidiyorken, yakalamak lazım bir yerden yakasını…
Semtin dar sokaklarından ineceğim aşağıya, sanki bir turist gibi, sanki burayı ilk kez görür gibi bakacağım etrafıma.
Karşılaşacağım ilk yabancıyı gülümseyerek selamlayacağım.
Öyle yapmacık değil üstelik içimden gelerek.
Günlerce sokağa salınmamış bir çocuğun şaşkınlığıyla bakacağım insanların yüzüne.
Gördüğüm ilk kedinin karnını doyuracağım, gördüğüm ilk köpeğin başını okşayacağım.
Tam denizi görmeden önce, sağ kolumun üzerinde Feride Teyze’nin evi olacak.
Bahçesindeki gülleri koklayacağım tek tek, menekşelerinin yapraklarına dokunacağım.
Çıplak ayakla basacağım bahçesinin yeşil çayırlarına.
Ve duyacağım ben de, denizden yeni çıkmış ağların kokusunu.
Martılar bağırırken çığlık çığlığa, ben bayram şekeri dağıtacağım çocuklara.
Çocukla çocuk olacağım bugün ve o çocuğun uçurtmasını tellerden kurtaracağım.
Durgun denizi titreten rüzgârı kucaklayacağım bugün.
Eğer şanslıysam yağmur yağacak.
Ve ben yağmurun altında keyifle yürüyeceğim bugün.
Denize ulaştığımda çakıl taşlarıyla konuşacağım.
Belki biraz da denize girecek, şaşkın gözlerle bana bakanlara:
“Önce biraz soğuk, ama girince alışıyorsun” diyeceğim.
Tuzlu suyun dudaklarımdan içeri sızmasına izin vereceğim.
Akşam olup karanlık çöktüğünde, oturup yıldızları izlemek için bir bank seçeceğim kendime.
Eğer şanslıysam bir yıldız kayacak.
Ve ben o yıldıza bakarak kucak dolusu dilek dileyeceğim.
Yoklayacağım zihnimi, ezberden birkaç dize bırakacağım gökyüzüne:
“Şimdi kılıksızım,
Fakat borçlarımı ödedikten sonra
Bir ihtimal bir kat daha yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen yine beni sevmeyeceksin.”
Bu topraklardan bir garip Orhan Veli’nin geçtiğini hatırlatacağım insanlara.
Ben bugün 240 km hızla giden bir aracın camından dışarı bakar gibi değil, bir at arabasıyla dağın yamaçlarından aşağı iner gibi yaşayacağım hayatı.
Yavaş yavaş, hiçbir şeyi kaçırmadan…
Her birimizi kullanılmadan eskiyen misafir çarşafları gibi ‘eskitiyor’ yaşamak.
Ve yaşanan her türlü mutsuzluğun bitiminde yine bizi bekliyor.
Nazım gibi konuşacak olursam, her şeye rağmen:
“Yaşamak güzel şey be kardeşim!”
İnsana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak… Yoksa hangi balık boğmuş kendini, hangi serçe atlamış çatıdan?
“Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim!” için bir yorum bırak
YORUM YAZIN: