Bu yaşına gelene kadar çok tecrübe kazanmıştı. Binbir zorlukla mücadele etmiş, onarılmaz yaralar almış; ama ayakta kalmayı bilmişti. Fakat, muzaffer bir komutanın dahi kendi ile yüzleşmesi ve bu yüzleşmeden hem galip, hem mağlup çıkması şarttı, yani özeleştiri yapmalıydı... Acaba, gerçekten de yeri geldiğinde kendi yanlışlarını görüp kabullenebilmiş miydi? Bundan doğan suçluluk ve pişmanlık duygularını, kendini yenileyebilmek için kullanabilmiş miydi? Yoksa sadece pişman olmanın verdiği hüzün ve kızgınlık ile daha cesur adımlar atmaktan korkmuş muydu?
Dışarıdaki sokak lambasının ışığı, loş çalışma odasına sızarak ilerliyordu. O ise, hem bunca aldığı ödülün verdiği mutluluk duygusunu, hem de yaptığı hatalardan doğan can sıkıntısını ölçüp tartıyordu. Daha iyi olabilmesi için yapması gereken tek şey, kendisi ile tartışmak, kendisini acımasızca değerlendirmekti. Bunun sonucunda yaptığı yanlışları kabullenecek, bu yanlışlardan dolayı bir parça da olsa pişmanlık hissi taşıyacak, ama zaferlerine bir yenisini daha ekleyip en sert ve azılı düşmanını, yani kendini yenecekti. Böylelikle, kendisini affetmesi için muazzam bir duygu yoğunluğu ortaya çıkacak, artık daha güçlü olacaktı.
Masanın kenarına elini ufak tempolarla vururken, tek düşündüğü buydu. İnsan, isteyerek ya da istemeyerek, mutlaka dönem dönem hatalar yapar; önemli olan bunlara yenilerini eklememekti... Gücünü artırması ve öz saygısını perçinlemesi, sadece hatalarını kabullenmesi gerekti…
“Özeleştiri...” için bir yorum bırak
YORUM YAZIN: