Preloader gif

Ölmek İstemiyorum

Genel 09.05.2020
beyaz gül

Son bir saat içinde bu götürüldüğü 3. odaydı. Gözlerini henüz açmış biri gibi bakıyordu etrafına. Her yeri detayıyla incelemekten öte, ilk defa görmüş gibi hayret içinde bakıyordu. Ancak ilgisi toplasanız 1 dakika sürdü. Odak probleminin farkında olamayacak kadar dağınıktı aklı. Sağında ve solunda birer tane polis vardı. Korumakla mı görevli yoksa kaçmasın diye mi yanındaydı anlayamıyordu. Dışarıdan gürültü geliyordu, “Kadına şiddete hayır… İdam edilmeli… Cani bunların hepsini yakmalı…” diye iç içe geçen sesleri duyuyordu. Epey kalabalık olmalıydı dışarısı. Gözlerini kapıya dikti, oldukça yıpranmış görünüyordu. Kapının dilinin aşınmış olduğu ilk görüşte anlaşılıyordu. Defalarca hırsla, sinirle kapanmış olmalı bu kapı. Yılların yorgunluğundan öte yaşanmışlıklar sinmişte çökmüş gibiydi. Bu esnada minik bir gıcırtıyla açıldı sonuna dek. İçeri giren kişi doğrudan sağındaki polise döndü. “Beş dakika! Çok kalabalık, arkadan alın.” Polis emri aldığını ifade edercesine başını salladı. Demek beş dakikası vardı. Şimdi yapması gerekenleri sıralamalıydı. Avukat ne demişti? Sahi avukat nerede? Yanında olması gerekirken kim bilir neredeydi… Zaten çok güven vermemişti, en iyisi kendi bildiğini yapmaktı. Kıyafeti düzgün ve temiz sayılırdı. Bir tıraş olamamıştı, keşke olabilseydi. Pişman olduğunu söylecek ve tahrik edildiğinden yakınacaktı. Tahrik olmasa asla böyle bir şey yapmazdı, hatta kime sorsalar onun ne kadar düzgün biri olduğunu söylerdi. Mahalleliye de haber vermişti, ondan çekinen birkaç kişiyi ayarlayacaktı mahallenin bakkalı. Ne kadar düzgün ve namuslu bir insan olduğunu söyleyecekti. Namus önemliydi, mutlaka söylenmeliydi. Böylece iyi halden indirim alır, içeride de etliye sütlüye karışmazsa geçinir giderdi. Çizmişti işte hayatını… Oysa kızı aklına bile gelmemişti, nasılsa ona devlet bakardı(!).

***

Elinde süt ve bisküviyle yanına doğru giderken oldukça umutsuzdu. Olayın üzerinden kaç gün geçmesine rağmen bir türlü ağzına bir lokma olsun koymayı başaramamıştı. Ancak umudu yine de bırakmadan kalan son enerjisiyle gülümseyerek bulunduğu odaya girdi. “Bence bunları seversin…” soru cümlesi olmasa da gözlerini onu gözlerine direk bir cevap aramıştı hemşire. Bizimki oralı bile değildi… Umutsuzca elinde süt ve bisküviyle yanına oturdu. Çocuğa bir türlü ulaşamamış, onunla iletişim kuramamış olmanın verdiği hüzünle başını tam aşağı doğru eğmişti ki çocuğun başının koluna yaslandığını fark etti. İncecikten bir hıçkırık sesi doldurdu hastanenin odasını. Usul usul ağlıyordu, bir anda dönüp sarılmak istedi. Ama öylesine kırılgandı ki bu hareketi sanki güvenini zedeleyecekmiş gibi hissetti, sadece yavaşça kolunu hareket ettirip onun omzuna doğru uzanmaya çalıştı. Bu “yanındayım” demekti. 

Ne kadar zaman geçti bilinmez, ama sakinleştiğinde sütü ve bisküviyi elinden alıp yemeye başlamıştı. Bu kez o mutluluktan ağlayabilirdi, sonunda başarmıştı, bir şeyler yiyordu işte… Mutluluk, huzur, gülümsemek ve nice güzel şeyler aklına geldiğinde bir an ona nasıl yaklaşması gerektiği konusunda tereddüt ediyordu. Oldukça ağır bir olay geçmişti başından… Henüz dava sürse de hastaneye gelip giden polis ve komşulardan duymuştu olanları… Söylentiler korkunçtu. Bundan 1 hafta önce babası haince annesini Ecrin’in gözleri önünde katletmişti… Tesadüfen evleri önünden geçen komşular yetişmeseydi, kim bilir bu yavrucağa bile kıyabilirmiş. Annesi hemen ölmüş komşuların dediğine göre… Ecrin’i bulduklarında gözlerini annesine dikmiş, şok içinde odanın bir köşesine sinmiş haldeymiş. Bir çırpıda kucaklayıp dışarı çıkarmışlar, ancak kucağa alır almaz bayılıvermiş. Zaten hastaneye geldiğinde de baygındı. Ona ilk müdaheleyi işte şimdi onunla ilgilenen hemşire yapmıştı. Sonra da bir daha yalnız bırakmamıştı… 

*** 

Bu hikaye gerçek mi? Hayır diyebilir misiniz? Benzerini ve niceleri zamanın birinde, bir yerlerde yaşandı ve ne yazık ki hala yaşanıyor… Bu anneler gününde yalnız annelerimizi, anne adaylarımızı ve hatta adeta annelik yapanları kutlamakla yetinmeyelim. Yitip giden, katledilen annelerimizi ve hatta çocukları ellerinden koparılan annelerimizi de analım. Unutma, sakın unutma…  “Ölmek istemiyorum.” diyen annenin feryadını unutma. Unutmak dilin içindedir, dışında değil…

Anneler günü kutlu olsun.

Sosyal Medyada Paylaş:
Twitter'da paylaş Facebook'ta paylaş Google+'ta paylaş Buffer'da paylaş Pinterest'te paylaş

“Ölmek İstemiyorum” için bir yorum bırak

Email adresiniz paylaşılmamaktadır. Tüm alanların doldurulması zorunludur * *

YORUM YAZIN:

Önemli Bilgilendirme : Kaos Günlükleri, Paragon Teknoloji A.Ş.’nin bir markasıdır. Bu sitede paylaşılan yazılar birden fazla yazar tarafından yazılıp, yazıların telif hakkı Kaos Günlükleri’ne aittir. Yazıların iznimiz olmadan paylaşılması halinde gerekli yasal işlemlerin yapılacağını belirtmek amacıyla bir bilgi metni oluşturulmuştur. Kaynak gösterip, gerekli izin alındıktan ve link verildikten sonra paylaşım yapılmasında bir sakınca yoktur. Detaylı bilgi için lütfen iletişime geçiniz.

2